Sürdürülebilirlikten itibara, İletişimden kriz yönetimine sizin için buradayız. 212PR Halkla İlişkiler, iletişim ve itibar yönetimi, yönetim danışmanlığı , sürdürülebilirlik, kriz yönetimi gibi süreçlerde yanınızda olmak üzere zaman ve sınır tanımıyor.
212PR 2009 yılı itibariyle faaliyetlerine başladı. Kurucu Tanyel Yılmaz yönetim ve iletişim danışmanlığı, sürdürülebilirlik projelerinin yanı sıra Kültür Üniversitesi’nde yıllarda ders verdiği İtibar yönetimi ve sponsorluk yönetimi konularında da çalışmalar yapmaktadır.
212PR bugün Lobicilik, Sürdürülebilirlik stratejileri, Yönetim ve İş Geliştirme, Basın ve Halkla İlişkiler, İtibar yönetimi alanlarında danışmanlık hizmeti vermektedir.
Hedefe ulaşmak için en doğru yol her zaman en hızlı/kısa yol değildir.
Az konuşup çok iş yapmak her zaman verimlidir.
Kriz yönetmek mi kriz çıkartmak mı? Son sözü ilk söyleyelim: İtibarını yönetemeyenler kriz yönetirler. İş yaşamı yeterince zorlu… Rekabet, regülasyonlar, ekonomik krizler, savaşlar, hammadde sorunları, personel derken yöneticiler ve patronlar için gerçekten zorlu bir süreç söz konusu… Tün bunlar yaşanırken, işiyle çok fazla yoğun olan, daha çok üretim, karlılık, büyümeye odaklanan iş insanlarını ciddi bir tehlike bekliyor… İletişim kazaları… Bir çikolata firmasının sahibi olan hanım efendinin bir müşteri şikayetine gösterdiği tepki ve sonrasında yaşananlar… Aslında bu şirketin paydaş ilişkilerini ne kadar kötü yönettiğini ortaya koydu. Müşterileri, çalışanları, tedarikçileri derken satış noktalarında da ciddi sorunlar yaşadılar. Şirketin CEO’su olan hanım efendi istifa bile etti, olmadı. Zira o kadar kurumsal bir yapıları vardı ki yerine eşi, yani asıl patron CEO oldu… Ekrem İmamoğlu tutuklaması sonrasında yaşanan süreçte siyasal duruş sergilememesi ancak bir yandan da toplumsal duyarlılığa saygılı olması gereken bazı iş insanları ne yazık ki başarısız bir sınav verdiler. Espresso Lab ile özdeşleşen krizde, her partiden, toplumun her kesiminden milyonlarca insan, kırıp dökmeden tepkisini dile getirmek için boykot fikrini ortaya attı. Ne olduysa ondan sonra oldu. Espresso Lab sahibi öyle bir sosyal medya paylaşımı yaptı ki bir anda tepkilerin odağına yerleşti. Oysa kitlesel çalışan kurumsal yapılan siyasi bir pozisyon almaması gerekir ve hatta sportif anlamda da taraftarlıklarını çok heyecanlı yaşamamalarında yarar vardır. Bu gelişme üzerine AK Parti kadroları karşı harekete geçtiler ve AK Parti gençlik kolları ellerinde içi boş olduğu anlaşılan D&R poşetleri ile Expresso Lab’a gelip buradan ellerinde karton kahve bardaklarıyla paylaşımlar yaptılar… Sayın bakanlar farklı marketlere, mağazalara giderek alışveriş yaparak boykot karşıtı mesajlar verdiler. Büyük HATA… Şimdi o markalar belki de sadece geçici bir süreçte olumsuz etkilenecekleri boykottan daha uzun süreli ve daha şiddetli etkilenecekler. Oysa çok basit çıkıp, “Türk halkının duyarlılıklarına saygı gösteriyoruz, bir yanlışlık yaptık özür diliyoruz” demeleri yeterli olacaktı. Şimdi krizi yönetelim derken daha büyük bir krize neden oldular. Ne yazık ki kriz yönetimi, kriz iletişimi yapmak yerine ya büyük hatalar yapılıyor ya da sessiz kalarak krizin aşılacağı sanılıyor. Kimi durumlarda sessiz kalmak elbette en iyi tercihtir. Ancak tüm büyük krizlerin arkasında aslında öncesinde kötü yönetilmiş paydaş ilişkileri vardır. İtibar yönetimi ve sürdürülebilirlik süreçleri burada devreye giriyor. İtibarını yönetmeyenler sürekli kriz yönetirler. Onu da beceremeyenler batarlar.
Amerika kıtasının keşfinden bu yana yoğunlaşan küresel göç hareketi insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanların bir kısmı, oldum olası bulundukları yeri daha iyi, daha yaşanabilir bir yer haline getirmek yerine daha yaşanabilir yerlere doğru akın etmiştir. Savaş, açlık/kıtlık, işsizlik, ekonomik sıkıntılar, terör gibi başlıca etkenlerin yanı sıra çocukların daha iyi geleceğe sahip olması da başat unsurlar arasında yer alır. Türkiye ile AB arasında son 20 yılda ve özellikle son 5 yıllık periyotta artan göçü durdurmak üzere bir anlaşma yapılmıştır. Bu anlaşma ile Türkiye adeta Avrupa Birliği sınırları için bir güvenli bölge haline getirilmiştir. Bu Avrupa güvenliği içi olumlu olurken Türkiye ekonomisi ve sosyolojik dengeleri açısından olumsuz algılanmaktadır. Türkiye ile AB arasındaki anlaşma kapsamında Türkiye’nin bu göçmenlerin Avrupa’ya geçişini önlemesi halinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına AB sözleşmeleri kapsamında hak ettikleri serbest geçiş hakkının verilmesi söz konusu idi. Ancak ne yazık ki AB üyesi ülkelerin vize vermek anlamında ciddi sorunlar yaşadığı, vize reddi oranlarının yükseldiği iddiaları bir yana, TC vatandaşları vize başvurusu yapabilmek için randevu bile alamamaktadır. Bundan, iş insanları, sanatçılar, sporcular, öğrenci ve akademisyenler, gazeteciler, sağlık sorunu olanlar ve turistik amaçlı seyahat etmek isteyenler ciddi bir şekilde olumsuz etkilenmekte ve Schengen Vizesi artık ciddi bir İnsan hakları ihlali noktasına gelmektedir. Öncelikle AB ülkelerinin kaygılarını çok iyi anladığımızı, vize hakkını istismar edenlerin engellenmesi gerektiği görüşünü paylaştığımızı belirtmek isteriz. Schengen vizesi amacına aykırı bir şekilde kullanılmamalı, kullanılamaz. Bunu temin etmenin yolu da yıllarca bu vize hakkını kurallara saygılı bir şekilde kullanan ya da kullanacak olan TC vatandaşlarını cezalandırmak değildir. TÜGİAD olarak AB ilgili birimlerine bir teklifimizi iletmek istiyoruz. Öncelikle, son 20-10 yıl içerisinde Schengen Vizesi bulunan, farklı zamanlarda birden farklı vize almış ve bunu istismar etmemiş TC vatandaşlarının aldıkları/alacakları vizeyi kötüye kullanmayacakları varsayılmalıdır. Ki bu adaletin masumiyet karinesi gereğidir. Dolayısıyla bugüne kadarki vize kullanımları dikkate alınarak bu kesimin doğal olarak kontrollü serbest dolaşım hakkından yararlanması gerektiğini belirtelim. Bu TC tarafında itibarlı biz çözüm olduğu gibi AB tarafında da iş yükünü hayli azaltacak ve sorunlu olması muhtemel başvuruların daha sağlıklı değerlendirilmesini sağlayacaktır. Burada dikkate alınması gereken kriterler; Eğitim görmekte olan çocukların bulunması, İş, işyeri, sözleşme, yatırımları bulunan vatandaşların itibarı, fuar, alım heyeti, yatırım keşfi gibi olanakların değerlendirilmesi, Sporcu, sanatçı, akademisyen başta olmak üzere, ticaret odası ya da ihracatçılar birliği üyesi gibi iş insanlarının pozisyonları, Sportif, sanatsal, bilimsel, akademik etkinliklere katılacak meslek erbabının korunması gibi detaylandırılabilecek durumlarda İLK VİZE alımının kolaylaştırılması yararlı olacaktır. Doğru vize kullananların durumundaki geliştirmeler eğer doğru yaşama geçirilebilirse kontrollü bir serbest dolaşım hakkı da adım adım yaşama geçirilebilir. Bu nedenle en az 10 yıldır Sechengen vize bulunan ve bu süreçte (2019/2022 pandemi dönemi hariç) vizelerini kurallara uygun kullanmış bulunan TC vatandaşlarına, eşleri ve çocuklarına serbest dolaşım hakkının tanıması süreçte ciddi bir rahatlamaya yol açacaktır.